Fottbrazileiro

Fottbrazileiro
Tout le monde joue au football au Bresil

dimanche 29 décembre 2013

BIR HIKAYEM VAR COCUKLAR. ALI SAMI YEN DEN TT ARENA'YA VE BRISTOL CITY

FOOTBALL QUAND TU NOUS TIENT A COEUR

Futbol garip bir endustri dalidir. 92 satis noktasinda tek bir urun pazarlarsiniz ve satis noktalarinin performansi kimseyi ilgilendirmez. Normal ekonomide performansi duseni kapatirsiniz da futbolda bu soz konusu bile degildir. (Ken Friar - Arsenal Kulup Gn Muduru)

Evet futbol iste boyle kendine ozgu kurallari olan ve akil mantik tanimayan bir olgudur. basari bazen "Tanri'nin eliyle (Maradona Ingiltere-Arjantin maci)" bazen diktatorun (Mussolini) hakemle dialogu ile (10 Temmuz 1934 Italya-SSCB Final maci)

  c'est un arbitre novice de 28 ans qui siffla le 10 juillet 1934 à Rome la finale opposant l'Italie à l'URSS (2:1 après prolongations). Il s'agissait du Suédois Ivan Eklind. Ce directeur d'un magasin de détail n'avait arbitré auparavant que trois matchs et n'avait jamais pensé, même en rêve, être choisi pour siffler la finale. Il n'est donc pas étonnant que cet homme ait eu une nuit blanche avant le match et qu'il ait transpiré pendant les 120 minutes de jeu et ce, pas uniquement à cause des 41 °C qui régnaient dans le stade. Une de ces curiosités fut la visite d'Eklind auprès de Mussolini avant le coup de sifflet. Le champion du monde italien ainsi que la presse suédoise certifièrent à l'arbitre des prestations impeccables. Mais les footballeurs tchécoslovaques contredirent ces allégations.

ya da Zidane'in kizkardesiyle ilgilenen Materazzi'nin yedigi kafa sonucunda gelir. (Fransa-Italya Dunya Kupasi Finali 2006).

Neyse biz futbolun cilvelerinden ve kendine ozgu kurallarindan degil, arenalarindan ve kuluplerin bu konuda yaptiklari hatalardan bahsedecegiz. Gerci hersey baglantili ama konuyu dagitmamak acisindan biraz futbol ekonomisi ve buna baglantili olarak stadlarin bu ekonomideki islevlerinden girip sebep-sonuc iliskisine oradan da problemler ve careler bolumune cikmaya calisacagiz.

14 Aralik 1964 de Turkiye-Bulgaristan maci ile acilan Ali Sami Yen stadi, Galatasaray spor kulubune 49 yilligina verilmis total kapasitesi Numarali 5000 kapali 5000 eski acik 7500 yeni acik 7500 olmak uzere 25000 kisi kapasiteli ve sehrin dis mahallesi sayilan Mecidiyekoy'de yapilmis bir stadti.

Daha sonra Mecidiyekoy Istanbul'un hizla gelismesi ve yayilmasi sonucu bir sehir stadi haline gelmis, gerek ismi Ali Sami Yen (kulubu Galatasaray Lisesi siniflarinda kuran sembol isim) gerek lakap, welcome to the HELL, gerekse konum (Galatasaray'in sehrin Avrupa yakasinin Pera'sinda yer almasi hasebiyle) olarak kulubun imajina cuk oturan bir tesis olmustu.
Sehir gelisirken stadin onunden viaduk ile gecirilen bir ekspres yol ile yeni yapilan metronun Mecidiyekoy istasyonlari sehir ici konumuna ragmen stadin doldur-bosalt islevine rahatlik saglamaktaydi.
Bkz:Galatasaray'in stad proceleri:-)

http-::tr.wikipedia.org:wiki:T%C3%BCrk_Telekom_Arena

Zamanla kulup, ozellikle Derwal'in getirilmesi ile tam bir Avrupa kulubu haline gelmis, uzun caba ve calismalardan sonra kupalarda basarilar saglanmis, dolayisiyla da bu 1960 model stad dar gelmeye baslamisti. Zamanin vizyon sahibi fakat hesapsiz kitapsiz baskani milyon dolarlara Kanadalilara hazirlattigi yeni ve ultra-modern bir projeyi getirip camianin onune koymustu. Proje harika olmasina ragmen camia bu konuda yapilan "on harcamalar" dolayisiyla rahatsiz olarak baskanini harcayiverdi. Harcayis o harcayis.
Daha sonra olaylar oylesine gelistiki Galatasaray'da ne stad, ne etik, ne para kaldi.
2002 de yapilan koklu bir yonetim degisikligi stad projesi icin ele gecirilen likor fabrikasi arazisini muthis bir aymazlikla elinden kacirmakla kalmamis, begenilen ama on calismasi bile dunyanin parasina malolmus stad projesini benim projem degil diye hasir alti etmis, yeni proje yaratamamis, kulup mali yonetiminde duvara toslamis, degil insaata, futbolcularina para bulamamaya baslamisti.
O zamanin deyisiyle ucan kusa borcu olan kulubun banka hesaplari bloke edilmisti. Calistigim Federasyonun baskani "hasta" derecede Galatasarayli olmasi dolayisiyla federasyonun kulube yapmasi gereken cesitli hakedis paralarini ozel hesapara yollamaya dahi mecbur kaldigi oluyordu.
Hal boyleyken yonetmekten aciz "idareciler" artik son care olarak hukumet kapilarinda yalvarmaya ve zaten akbaba gibi firsat kollayan yandas sirketlere canak tutmaya basladilar.
Sonucta da altin degerindeki Mecidiyekoy projesi bir anda "sehir icinde stad olmaz, bu stad zaten sehrin trafigini berbat ediyor" sacmaligi ile Seyrantepe cukuruna aliniverdi. Oysa 2013 kadar tum haklari kulubun elindeydi bu yerin. Akilli bir manevra ile, ezeli rakiplerin Dolmabahce ve Kadikoy'de yani sehrin gobeginin gobegindeki stadlari ornek gosterilerek elimizdeki harika "yer" degerlendirilebilir ve sadece 15 gunde bir mac oynanan bilmemne tepe stadi yerine, sinemalari, avm'leri, otelleri. konser salonlari, bowlingleri, restaurant'lari, bar ve cafe'leri ile gunun 24 saati, yilin 365 gunu kulube para akitacak sehrin ortasinda bir "Galatasaray Hell-City" yaratilabilirdi.

Butun bunlar tum camianin kiyisindan kosesinden bildigi, ama ya yandaslik, ya da umursamazlik nedeniyle uzerinde fazla durmadigi olaylar. Simdi bu yaziyi okuyan "bazi" dostlarin (!) yine, o zamanin sartlarinda otellerin bile parasini veremeyip takimi sokakta birakirken (bir kac kez direkten donen bir olaydir) butun bunlar nasil yapilacakti dediklerini duyar gibiyim.

Iste tam da bu nedenle BRISTOL CITY'nin hikayesini sizlere anlatmak istedim:

Ingiltere'de Margaret Thatcher'in 1980 ler baslarinda uyguladigi "recession" politikalari dolayisiyla ekonomide buyuk bir daralma olmus ve bu nedenle de futbol kuluplerinin cogu sikintiya dusmuslerdi.
O kadarki bazilari olum dosegine yatmislar ve can cekismekteydiler.
Bristol City bunlarin icinde "koma" derecesinde diye nitelendirebilecegimiz, en kotu durumda olanlardan biriydi.
Ingiltere'nin batisindaki orta boy bir Bristol sehrinin 2 kulubunden biri olan Bristol City 1976 da ilk defa ciktigi "First Division" da taraftarlarini cilgina cevirmis ve taraftar&seyirci sayisini 12000 lerden 25000 lere cikartarak bir anda on plana gecmisti. Tabii bu arada gelirler de artmis ve yillik 250000 sterlinden 670000 lere cikmisti. 3 yil boyunca birinci ligde oynamanin bedeli ise kulube agira malolacak, "vizyon" degistiren yonetim gelen paranin cogunu akil almaz transferlere harcayacakti. Sadece transfer ile is bitmedigi icin alinan pahali futbolcularin pahali maaslari da kulubun basina dert olacak, ustune ustluk Thatcher devri ekonomisinin sartlarinda birinci lig seyirci sayisi ani bir dusus gosterecek, kuluplerin gelirleri bir anda alt-ust olacakti.
Bristol City kulubun bu durumdan yara almadan cikmasi mumkun olmadigindan ayni olgu bu sehirde de yasanacak ulke genelinde 5% olan dusus bu kucuk sehirde 15% olarak kayitlara gececek ve kulup bundan buyuk yara alacakti. Alinan futbolcular sadece pahali ve yuksek maasli degil kontratlarida haddinden fazla uzundu. Kulup meneceri Alan Dicks bazilari icin 7 yillik (!) sozlesmeler yaptirmis ve bunun kulube yukunun oldukca agir oldugunu yoneticiler gorememislerdi.
Uyandiklarinda! ilk yaptiklari menecerin yollanmasi oldu. Oldu ama bu arada kume dusuldu ve seyirci sayisi bir anda 9000 lere geliverdi. Bu o zamanin sartlarinda buyuk gelir kaybi demekti. Butun bu olgulara ragmen yoneticiler hala butun problemlerin sahada alinacak bir kac galibiyet ile cozulecegini saniyor ve soyluyorlar ve hala ikinci ligde oynamalarina ragmen birinci lig maasli futbolcularla yola devam ediyorlardi.
Sonucta futbolcularin bir kismindan ayrilmak zorunlu oldu ve kacinilmaz son geldi. Futbolcular gitti, mali yuk azaldi ve takim bir kume daha dustu.
1982 ye gelindiginde Ashton_Gate isimli stadta oynayan Bristol City FC kayyuma dogru gidiyor ve kulubun kurtarilmasi guc gozukuyordu.
Kayyum demek kulubun dagilmasi, stadin muteahhidlere peskes cekilmesi dolayisiyla elden cikmasi, tum futbolcularin kontratlarinin otomatik olarak sonlandirilmasi, elde edilen para ile de alacaklilarin odenmesi demekti.
Fakat Ingiltere'de, ozellikle de Bristol sehrinde futbol, muteahhitlerden ve hatiralik esya saticilarindan daha cok sevildigi icin basta Deryn Coller olmak uzere kulup sevdalisi is adamlari onderliginde uyeler ve taraftarlar harekete gectiler ve de batmakta olan kulubu satin  almak icin bir teklif verdiler.
Phoenix (Yunan mitolojisinde kullerinden dogan kus) projesi hayata gecti.
Deryn ve arkadaslari (ortaklari) BCFC yeni Bristol City diye tanimlayabilecegimiz eski kulubun kullerinden dogan Phoenix'i yarattilar. Amac borclarin ve asiri pahali futbolcularin sozlesmelerinin disinda kulubu satin alip ayakta kalmasini saglamakti.
Deryn Coller (bu isim bana derin Galatasaray'i hatirlatti nedense!) ve yatirimci gurubu satin alacaklari kulup hisselerini taraftarlara satarak kendi koyacaklari parayi katlamayi ve bu sermaye ile de kulubun Ashton Gate isimli stadini kayyumdan satin almayi planlamislardi.
Football League' den alacaklari kulup hisseleri ile de yeni sirket eskisinin yerini alacak ve 4. ligten yola cikacaklardi. Futbolculara ise alacaklarini odeyemeyeceklerinden ellerindeki kontratlari yirtmaktan baske yol birakilmiyordu. Football League projeyi, Professional Football Association baskani (bildigimiz futbol federasyonu) Gordon Taylor'un futbolcularla ilgili kismin ilgililerce (futbolcular) kabullenmesi sarti ile onaylayiverdi.
Sonuc olarak son karar futbolculara kalmis ve verecekleri karari butun bir sehir beklemeye koyulmustu. Buyuk sosyal baski ve bazi oyunculara verilen ufak tefek "bahsisler" ile olay halledilmis ve kulubun durumunu kurtarma yolunda buyuk bir adim atiliyordu.
Bu arada Ingiliz Futbol tarihinin en buyuk futbolculari olmamalarina ragmen buyuk ozveride bulunan Peter Aitken, Chris Garland, Jimmy Mann, Julian Marshall, Geoff Merrick, David Rogers, Gerry Sweeney, Trevor Tainton  tasidiklari forma icin buyuk bir fedakarlik ornegi gosterecek, kontratlarini tek tarafli olarak iptal ederek kuluplerinde kalmayi ya da bedelsiz gitmeyi kabul ederek, Bristol City FC tarihine isimlerini altin harflerle yazdiracaklardi.
Kulubu kurtaran muhtesem 8'li bugun hala sehirde saygi ile aniliyor.
Kayyuma gitmekte olan Bristol City PLC bir anda BCFC1982PLC oldu.
Yeni yoneticiler, ikinci etap olarak Ashton Gate'i satin almak uzere harekete gecmek durumundaydilar. Hukuki sorumlularla 590 000 pound'a anlastilar. 330 000 poundu daha once on gordukleri gibi taraftarlara, fan kuluplere ve sehirdeki diger sempatizanlara hisse satarak topladilar. Bu sehirde oyle bir sukse yapti ki devam etseydiler belki de cok daha fazlasini toplayabilirlerdi.
Ama "mechul bir alicinin" (Luxembourg'daki fon degil)!!! hisseleri, stadi ve arazisini muteahhitlere peskes cekmek uzere, toplamaya basladigi dedikodusu cikar cikmaz operasyonu durdurdular ve kalani kisa vadeli kredi ile bankalardan aldilar.
Bugun Ingiltere'nin en sevilen kuluplerinden biri olmus Bristol kulubu hala Ashton Gate' te maclara cikiyor ve 2. lige kadar yukseldiler. Aston Gate sehrin merkezi sayilabilecek bir yerde (Mecidiyekoy gibi) ve konferans merkezleri salonlari restaurantlari ile kulube oluk oluk para saglayan bir tesis durumunda.
http-::www.ashtongatestadium.co.uk:

Iste size kucucuk bir ingiliz kulubunun kocaman yurekli camiasi tarafindan kurtarilisinin hikayesi.

Icim aciyarak asirlik koca cinar GALATASARAY SK, ulkesinin en seckin okulundan cikmis ve ulkesinin en intel en zengin! camiasina sahip olmasina ragmen, elindeki altin degerindeki Mecidiyekoy'deki stadinin, kurucusu Ali Sami Yen beyefendinin hatirasina saygisizlik bahasina elinden alinmasina seyirci kaliyor ve demoklesin kilci haline gelmis yeni bilmem-ne-tepe stadinda hukumet yetkililerince asagilanma bahasina maclarina cikiyor.

Lafa gelince mangalda kul birakmayan yonetemeyen "idareci"ler ise ellerini ceplerina atmak soyle dursun, benim olmayan projeyi yakarim mantalitesi ile sadece dedikodu ureterek ve canim kulubun maddi ve manevi getirilerinden yararlanarak medyada bas roleri oynuyor.

Bir kisi, sadece bir kisi ciksa ve dese ki:
EY GALATASARAY'A GONUL VERENLER, HAYDI ELELE VERELIM VE STADIMIZI SEHRIN EN GUZEL YERINE HEP BERABER YAPALIM!

Hani malum 25 milyon taraftarimiz bu hukumete oy vermis ya! ben 10 milyon oldugumuzu farz ediyorum ve cebimden 100$ vererek bu cagriya katilacagimi ilan ediyorum. Hesap basit: 45000 kisilik bir stad koltuk basina 2000$ dan 90 milyon dolar tutar Cevre duzenlemesi yolu yordami ile 150 milyon dolar maliyettir. 10 milyon kisiden 100 milyon dolar toplansa geri kalan 50 milyon dolar (biz sudan sebeplerle 70 milyon dolar alip transfere harciyoruz) herhangi bir bankadan alinamazmi?
Zengin ve derin Galatasaray'dan bahsetmiyorum bile!!!
Mecidiyekoy arazisinden kimin kac milyar rant sagladigini bilemem.
Ama Seyrantepe'den TOKI nin tasaronlar uzerinden sagladigi kazanci 475 milyon TL.
Baska soze gerek varmi?

Haydi bre...Hodri meydan!








samedi 7 décembre 2013

TRANSFER NASIL YAPILIR?

DANISIKLI DOGUSMU YA DA DANISMANLI COKUSMU?


Oncelikle transfer konusunda "uzmanlarca" kabul edilmis, tartisilmaz ve olmazsa olmaz kurallara bir goz atalim;

- Yeni antrenor transferde para harcama egilimindedir.
- Transfer yapacaksan bir komite kur ve cogunlugun gorusunu al
- Uluslararasi sampiyonalarda "anlik" parlama sonucu transfer yapma
- Bazi milliyetlerin cazibesine kapilma (Brezilya-Hollanda vs)
- Yasli ve tecrubeli (!) futbolcuya degerinin uzerinde fiyat bictirme
- Santrforlar ederinin ustu, kaleciler ederinin altidir, unutma
- Goruntu saplantilarina (sabit fikir/idee fixe) aldanma (les hommes preferent les blondes)
- Hic bir futbolcuya 20 yasin altinda "agir" yatirim yapma
- Ederinin uzerinde fiyat bulmus hicbir futbolcunu satmaktan cekinme
- Gitmesi kacinilmaz futbolcunun yerine o gitmeden cok once adam al
- Problemli futbolcuyu degerinin cok altinda oldugu icin almaktan kacinma ve problemini coz
- Aldigin futbolcunun yerlesim ve adaptation surecinde yanina uzman kisiler koy.

Yukarida yazili adi konulmamis kurallari ben icad etmedim. Bu isten anlayan herkesin bildigi ama kimsenin uygulamak istemedigi olmazsa olmaz kurallardir bunlar.

Simdi satir satir ne demek istendigine bir bakalim:

- Elbetteki yeni gelen teknik direktor ya da antrenor kendi ekibini kurmak isteyecek ve milyonlarca euro harcamak icin bastiracaktir. Bunun nedenleri sadece sportif basari saglamak degil kendi kurallarini koyup rahat yonetmek icindir. Insanoglunun dogasinda bazi ego sisiklikleri ve bazi firsatcilik egilimleri vardir. Iyi yonetmek, bunlara set cekmek, kurallari onceden koymak ve en onemlisi de sikisinca antrenor degistirmekten vazgecmektir.
Bizde pacasi tutusan yonetim once antrenor degistirir (bu konuyu defalarca isledik zaten) daha sonra pahali ve akla zarar transferler yapar, yaninda da bol palavra soslu haberler fislarki tribunler sussun.
Maalesef bu taktik yillardir, yanlisligi defalarca ispatlanmis olmasina ragmen surer gider.
Kulupler kanunu degismeden, yuzmilyonlarca dolarlarla anilan futbol ekonomisinde dernekler kanunu ile kulup yonetmeye devam etmekten vaz gecmeden bu durumun duzelebilmesi ya da duzeltilebilmesi mumkun degildir.
Buna ilaveten yurdum garabetine bir de TFF nin bilerek ve isteyerek degistirilmis yapisina bakilirsa (kulupler birligi garabeti de isin cilegi) bu durumun su anki sartlarda asla duzelmeyecegi bir gercektir.

Bu cilek konusu beni rahatsiz ediyor soylemeden gecemeyecegim: Bruxelles versionu bu olabilir ama Fransiz'cada dogrusu "cerise sur le gateau" dur. Cilegini sevdiklerim, buyrun biraz kirazdan alin;-)

- Transfer komitesi ne ise yarar? Bunun cevabini Arsenal veya bize kulturel acidan en yakin olan O. Lyon'un bu konudaki calismalarina bakarak alabiliriz. Yillarca izlemedikleri ve ederinin uzerinde asla para odemedikleri, star futbolcu transferinden mumkun oldugunca kacindiklari goz onunde tutulursa ve kuluplerin bugun icin finansal durumlari da dusunulurse kimin dogru kimin yanlis yaptigi ortaya cikacaktir. Bunlara kolayca Barcelona, Ajax vs gibi kulupleri de katabiliriz.
Bu tur kulupler alt yapilarini ciddi olarak kurmus, dunya capinda scouting ekiplerini salmis, bazi ulkelerde "pilot" kulupler satin almis, futbolcuyu olduktan sonra degil daha olurken kapan sistemlerini hayata coktan gecirmislerdir. (Bakiniz: Galatasaray Dergisi Mart 2003 sayisi "Senegal Arslanlari")
Transfer komitelerinin yapisi ve bu komitelerde cogunlugun karari ne denli onemli siz karar verin.

- Uluslararasi turnuvalarda "anlik" parlama yapan futbolcunun bilmeden izlenmeden ya da "tavsiye" uzerine alinmasinin yanlis oldugunu anlamak icin Galatasaray SK nun buyuk tantanalarla aldigi BRUMA ornegine bakabiliriz. Birincisi kural olarak bir turnuvada biraz oynamis genc bir futbolcuya 12 milyon euro deger bicmek "aymazlik" bile degildir. Bu fiyata dunya capinda ve takima "aninda" katki saglayacak, kendini ispatlamis bir cok futbolcu alinabilirdi. Kaldiki hem bir turnuvada iyi oynadi diye aliyorsunuz, hem de 20 yas alti bir futbolcuya bu akla zarar parayi oduyorsunuz...Yani neresinden baksaniz tutar tarafi olmayan bir transfer. Simdi yine bazilari yine transfer konusunda hic mi dogru bir sey yapmadik, yalan soyluyor vs.. diye sallayacagi icin bir kez daha yazayim:

BU YAZDIKLARIM BENIM DEGIL BU KONUDA BIR COK KITAP YAZMIS OLAN SIMON KUPER VE STEFAN SZYMANSKI TARAFINDAN " Les attaquants les plus chers ne sont pas ceux qui marquent le plus" kitabinda anlatilmis. Ben sadece onlarin yalancisiyim!

Dolayisiyla da 18/19 yasindaki bir futbolcuya 12 milyon odenmesi, ozel ucak ile yurda getirilmesi, daha ayaginin tozuyla havaalaninda Avrupa'nin en iyi genc futbolcusunu bulduk getirdik denilmesi tuylerimi diken diken ediyor.
BIZDE SCOUTING BOYLE YAPILIR CELEBI! yersen....

- Gelelim Brezilya, Hollanda vs gibi ulkelerden alinan futbolculara. Kendi deneyimime de dayanarak soyleyebilirimki Brezilya'dan gelen her futbolcu "iyi" futbolcu degildir. Trabzonspor'da oynayan Henrique bunun en guzel ornegidir. Besiktas'ta nasil oynayabildigine hala sastigim Bobo ayri bir asiri ornektir. Bu tur ulkelerde, ozellikle de Brezilya'da futbolcu pazarini iyi tanimadan ve saglam iliskiler kurmadan futbolcu almak sadece sokaga para atmaktan ibarettir. Adini verdigim futbolcular siradan ve o ulkelerde 150/200 bin dolar civarinda degeri olan futbolculardir. Bunlara milyonlarca dolar vermenin mutlaka bazi ozel (!) nedenleri vardir. Brezilya (bu diger ornek ulkeler icin de gecerli) pazarinda ya 150/200 bin dolar civarinda siradan futbolcu alirsiniz, ya da paraya kiyip 5/6 milyon oder confirme futbolcu transfer edersiniz. Bunun yaninda bir de 3. kategori varki bunlar "Star" konumundaki Diego, Robinho, Neymar, Ghanzo vs gibi futbolculardir ve ederleri BRUMA ornegindeki gibi duzinelerle milyon dolardir:-)
Uzun lafin kisasi "milliyet" etiketine aldanmadan futbolcunun iyisini her yerde bulmak mumkundur. Yeterki arastirilip sorusturulsun. Yeterki istensin!

- Yasli futbolcular mezarligi Turkiye'de en onemli sorunlardan biri de bu siktaki futbolculardir. Ornegin bir Didier Drogba'yi 24/25 yasinda 600.000$ a almayan Galatasaray SK ayni futbolcu 35 yasini gectikten sonra bunun 10 mislinden fazla parayi gozden cikararak almaktan cekinmemektedir. Belki Drogba ismi ile ve durusu ile kulube sportif basarinin otesinde bir katki saglayabilir. Ama bunun yaninda yaptiginiz Amrabat, Riera, Bruma, Melo gibi futbolculari yanyana da ust uste de koysaniz acaba kulubunuze veya takiminiza ne katiyorlar diye  dusunmekte fayda var?
Dusunuyorum.
Sizler de dusunun... Bu kulup bosuna batmadi.

- Santrfor/Kaleci fiyat orantilari ve fiyatini bulunca (ya da gecince satilmasi gereken futbolcular) Transfer yapilirken nedense bir santrfor talep ettiginizde degeri 700 bin euro olan futbolcu 7 milyona cikmakta, halbuki bir kaleci en cok 1/2 milyona alinabilmektedir. Transfer piyasalarinin bazi kendine ozgu kurallari ve yapisi vardir. Bunlari unutmamak kulubunuze fayda saglayabilir. Simdi bir kac paragraf atlayarak sirasi gelmisken ederinin ustunde deger bicilmis futbolcu satilirmi satilmazmi bunu dusunelim. Daha once Arda orneginde goruldugu uzere eger sportif olarak size katkisi gerceklesmis ve artik "doymus" futbolcunuz varsa SAT-MA-LI-SI-NIZ. Bugun itibariyle Galatasarayin elinde bir de Burak ornegi var. 18 milyon deger bulmus ama takima katkisi yavas yavas dusmekte olan bu futbolcuyu gecmiste yapildigi gibi tu-kaka etmeden satmasi gereken kulup nedendir bilinmez bazi kurallari bilerek yada bilmeyerek gormezden geliyor. Eh ne yapalim kerameti kendinden menkul danismanlarin ya da araba yuku maas alan CEO'larin bir bildigi vardir.
Her ne kadar bizler ve bu isin uzmanlari aksini dusunuyor olsa da!

- Transfer piyasasindan aldiginiz hicbir futbolcuyu 20 yasin altinda almayin. Transfer de minimum yas kriteri 20/22 olmali bunun altinda "olmamis veya olmayacak" futbolcularla kumar oynanmamalidir. Bu yas kriterinin ustu ise zaten confirme futbolcu kategorisindedir ki ne yaptiginizi bilerek yaparsiniz. Yani alinan risk sifira yakindir.

- Transfer donemine geldikten sonra ve elinizdeki futbolcuyu sattiktan sonra transfer yapmak en buyuk hatalardan biridir. Yani bir futbolcuyu satacaksaniz (Arda ornegi) bunu yerine mutlaka birisini daha futbolcunuz gitmeden doldurmalisiniz. Yoksa Sneijder'e mecbur olur, oynamasini beklersiniz! O da milli takiminda dokturur, size gelince dinlenir...

- Problemli futbolcu transferine gelince: Bu isin ustadlari CLOUGH ve TAYLOR'dur. Ulkemizde ise sayet futbolcu turk ise bir derece Fatih Terim. (Engin ornegi). Bu aldiginiz "hesaplanmis risk" size eger isinizin ustasi iseniz (Clough&Taylor) cok para ve cok sportif basari saglar, dunya capinda ses getirir. Ama isinizi "alaturka: yapiyor ve aldiginiz riski iyi evalue edemiyorsaniz perte-total!
Iyi dusunulmesi gereken bir kural daha.

- Aldiginiz futbolcularin ozellikle yabancilarin yeni sartlara alismasini saglamak icin kulubunuzun yapisini buna uygun hale getirip bir uzman esliginde riski sifira indirmeniz yine mumkun. Bunu en iyi yapan kuluplerden biri Ajax digeri de O.Lyon. Incelenmesinde fayda olan bir olgu daha.
Bu konuya girmisken transferde iyi sonuclar elde etmenin bir diger sayfasi da kulubunuzun popularitesini (Ajax) ve kulubun bulundugu sehrin dunyaca unlu bir takim "cazibe" etkenleri olmasi. Evet maalesef Avrupa Sampiyonu olmus, super kupa almis, Istanbul gibi dunyaca unlu ve cazip bir sehrin takimi Galatasaray SK. Fransa'nin "gastronomie" sehri tarihi Lyon da mukim OL in ne kadar gerisinde bir dusunelim derim....

IMDIIIIII : Ocak 2014 mercato yaklasirken yine gazetelerimizde Galatasaray SK nun bu donem transfer listesinin hazir oldugu ve 25 milyon euro gibi bir butce dusunuldugu yazilmakta, cizilmekte.
Bir yukarida yazdiklarima bakin bir de kulubumuzun mali durumuna. Ayrica kurumsallasmakta hizla yol aldigimizi da dusunursek......Ulu Tanri'dan hepimize sabirlar dilemekten kendimi alikoyamiyorum.

HAN-I YAĞMA

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir
Şu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı zi-safa sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var
Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can-feza sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Yazar : Tevfik Fikret



Encore une fois: J'ai dit....

Tunc Uner Aralik 2013